31 Temmuz 2014 Perşembe

TZV Soru Maratonu 2014 Başladı!


     Türkiye Zeka Vakfı'nın bu yıl 14.' sünü düzenlediği Soru Maratonu dün itibariyle başladı. Ancak soruların cevaplanmasına sorunun yayınlanmasından 24 saat sonra başlandığı için geç kalmış sayılmazsınız!

     Matematiksel ve mantıksal sorulardan oluşan soru maratonu 20 hafta sürecek ve her hafta bir soru yayınlanacak. Çarşamba günü 14.00 da yayınlanan soru, olası düzeltme işlemlerinden sonra ertesi gün saat 14.00'da cevaplanmaya başlanabilecek. Her soruyu yayınlandığı hafta içerisinde cevaplarsanız ek puan kazanacaksınız! İlk haftadan sonra cevaplanan sorular ise ek puan elde edemeyecek.

     Maratona katılmak için tek yapmanız gereken Soru Maratonu 2014 sayfasını ziyaret etmek ve bir üyelik oluşturmak. Maraton sonunda en yüksek puanı alan ilk 10 katılımcıya başarı belgesi verilecek. Sorular ise Türkiye Zeka Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı tarafından hazırlanacak.

     İşte Türkiye Zeka Vakfı tarafından düzenlenen Soru Maratonu 2014'ün ilk sorusu:

Kod Oyunu

Sadece A ve B harflerinden oluşan bir metin var. Arkadaşınızla şöyle bir oyun oynuyorsunuz. İkiniz de metni görmeden üç harflik bir kod seçeceksiniz. Hanginizin kodu metin içinde daha önce yer alıyorsa oyunu o kazanacak. 

Arkadaşınız ABA kodunu seçerse, kazanma şansınızı maksimum yapmak için hangi kodu seçersiniz?

Notlar:

» A ve B'nin metin içinde herhangi bir yerde alma olasılıkları eşittir.

» A ve B harfleri ile oluşturulabilecek üç harfli tüm kodlar metinde yer almaktadır.

» Harfler arasında boşluklar yoktur.


Başarılar!!

Not: Görsel ve soru TZV Soru Maratonu 2014 sayfasından alınmıştır.

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Foap :Cektiğiniz Fotoğrafları Satın!

Foap Çektiğiniz Fotoğrafları Satın

    İnternette gezerken her sayfada bambaşka fotoğraflar görüyoruz. Peki bu fotoğrafları kim çekiyor? Site sahiplerine nasıl ulaştırıyor? Akıllı telefonlar bugünler için var. Artık çektiğiniz fotoğrafları fotoğraf severlerle paylaşacağınız ve fotoğraflarınızı satmak için kullanabileceğiniz bir uygulama var: Foap.

     Daha önce çektiğiniz fotoğraflarınızı telefonuzu kulanan diğer kişilerden saklamak için kullanabileceğiniz KeepSafe'ten burada bahsetmiştik. Şimdi anlatacağımız uygulama ise tam tersi bir amaca hizmet ediyor, fotoğraflarınızı tüm dünyayla paylaşmak!!

    Foap hem Android hem de iPhone cihazlarınıza yükleyerek kullanabileceğiniz bir fotoğraf uygulaması. Uygulamayı indirdikten sonra bir hesap açmanız isteniyor. Hesabınızı açtıktan sonra dilediğiniz kadar fotoğrafı uygulamaya yükleyebiliyorsunuz. Sisteme orijinal fotoğraflar da yükleyebiliyorsunuz, isterseniz işlemden geçmiş fotoğraflar da, bu konuda bir kısıt bulunmuyor. Diyelim ki Foap'a bir fotoğraf eklediniz, şimdi sıra şu aşamalarda:

1. Fotoğrafınıza bir başlık eklemelisiniz.
2. Fotoğrafınıza arama sonuçlarında kolay bulunabilmesi için etiketler eklemelisiniz.
3. Fotoğrafta bir insan olup olmadığını teyit etmelisiniz. Eğer bir insan varsa, Foap fotoğraftaki kişinin iznini istiyor, bu konuda hassas bir sistem var ve sizin de başkalarının fotoğrafını izinsiz yayınlamamanız konusunda hassas olmanız bekleniyor.
4. Başkalarının çektiği en az 5 fotoğrafı oylamalısınız.(Fotoğraflar 1 ile 5 arasında oylanıyor)
5. İlk dört aşamayı geçtikten sonra fotoğrafınız diğer kullanıcıların oylamalarına sunuluyor, ilk 5 oy verenden ortalama 2.6 puan alırsanız tebrikler! Artık fotoğrafınız alıcıların aramaları için hazır! Eğer alamazsanız şansınızı yeni fotoğraflarla denemelisiniz.

     Uygulamaya yüklenen fotoğrafların oylama sisteminden geçmesi gerçekten de arşivin bir çöplüğe dönmesini engelliyor. Hem alıcılar için hem de fotoğraf severler için kaliteli paylaşımlar yapılmasını sağlıyor.

     Sisteme istediğiniz kadar fotoğraf yükleyebileceğinizden bahsetmiştik. Eğer fotoğrafınız satılırsa her satış başına hesabınıza 5 dolar yatırılıyor. Foap'da u satıştan 5 dolar kar ediyor. Aynı fotoğrafı defalarca satma şansınız var, bir kez satıldığında sistemden silinmiyor.

     Bunun yanında fotoğraf satmak bir diğer seçeneğiniz de görevlere katılmak. Foap sayesinde firmalar belirli konular üzerinden yarışmalar açıyor, bu yarışmaların genellikle 100-200 $ gibi ödülleri bulunuyor.

     Foap üzerinden fotoğraf satmak çok da kolay değil elbette. Sizinle birlikte sisteme resim yükleyen binlerce üye mevcut ve fotoğraf kaliteleri azımsanacak gibi değil. Bu uygulamayla hiç bir şekilde fotoğraflarınızı satamasanız bile, arkadaş çevrenizin sosyal medyada paylaştığı selfielerden, kumsalda ayak, restoranda yemen fotoğraflarından gına gelen bünyeler için, paylaşılan reismleri takip etmek, oy vermek fazlasıyla eğlenceli.
 

27 Temmuz 2014 Pazar

Cehennem Cicegi


    "Pazarlığa açık değilse ruhum, Şeytan beş para vermeyeceğindendir; çünkü ben Alper Kamu, gösterişli bir yalan, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli bir mühürden başka bir şey değilim."

     Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar ile yarattığı Alper Kamu yine insanın aklını bulandırmakta bir numara. Beş yaşına bakmadan okuru sık sık ters köşe yapan bir karakter bu kadar sevilebilir miydi sorunun cevabı muhtemelen Alper Canıgüz'ün yeteneğinde saklı.
     Amcasının ölümüyle ondan kalan bazı eşyalara ulaşan Alper Kamu, amcasının hayatıyla ilgili kafasında oluşan karmaşayı çözmek ister. Bunun yanında mahallede yeni tanıştığı bir çocuk sayesinde yine bir polisiyenin içinde bulur kendisini. Bu dedektiflik işi tabii ki onun için çocuk oyuncağıdır. Emniyet teşkilatıyla arasını düzeltmek için de bir fırsat. Tüm bu gizemli olaylar yetmez gibi aşk hayatında da alması gereken dersler vardır Alper Kamu'nun ve tüm bu zorlukları göğüslemek için her zaman kullandığı ofisi, yatağının altı, ona güvenilir bir liman olacaktır.
     Aşk, işleri çıkmaza sokan en temel sebep Cehennem Çiçeğinde. Karakterlerin hepsi acılar yaşar, herkes farklı dersler alır bu aşklardan. Birbirini tamamlayan aşklar, aldatma, ölüm, cinayet, hepsi Alper Kamu'nun uzmanlık alanıdır nihayetinde, mesele yoktur. Yine de o, karnı acıktığında yaptığı önemli işleri bırakması gereken bir çocuktur. Anne baba sevgisi ise tüm bu tehlikelere katlanma sebebi.
    Bir çocuktan hiç beklemeyeceğiniz sözler savuruyor bu küçük velet, doğru. Ancak hiç biri rahatsız etmiyor çünkü en baştan kabullenmiştiniz Alper Kamu'nun normal bir çocuk olmadığını. Yine de bu "çocuğun" yaşadığı şeyler o kadar anormal ki, yabancı bir filmde izleseniz çok hareketli görsel sahnelerle ancak tamamlayabilirsiniz. Alper Canıgüz'ün en büyük başarılarından biri burada olsa gerek, her biri bildiğimiz, gördüğümüz "memleketten" manzaralarla süslenmiş bu sıra dışı olaylar o kadar olabilir duruyor ki, hiç yadırganmıyor.
     Kitabın içinde tam anlamıyla yeni bir kitap kadar vurucu Karanfil Kız hikayesi, hem kitaba hem hayata öyle bir darbe vuruyor ki tekrar tekrar dönüp bakılır, tekrar tekrar okunur. Bu küçük hikaye Alper'e olayları çözdürüyor fakat gözünün önündeki gerçek hala bir köşede duruyor, büyük aşkı Hatice gibi.
     Oğullar ve Rencide Ruhlar'dan sonra geçen onca yıla rağmen neden bu çocuk hala beş yaşında?

     "Bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. Birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür."
   

24 Temmuz 2014 Perşembe

KeepSafe : Fotograflariniza Yalnizca Siz Ulasin!

Resimleri Gizle - KeepSafe - screenshot

     Filmli fotoğraf makinalarıyla fotoğraf çekmeyi, onları bastırıp saklamayı unutalı çok oldu. Hayatımıza giren akıllı telefonlarla gün içinde onlarca fotoğraf çeker hale geldik. Ancak özellikle akıllı telefonlarda istemediğimiz kişilerin bu fotoğraflara erişimini engellemek sıkıntılı bir konu. Telefonların kendi içinde fotoğrafı gizle gibi bir seçenek bulunmasına rağmen, fotoğraflarımızı düzgün albümler içerisinde güvenli bir şekilde saklamak her zaman daha iyidir. Bu yazımızda sizler için kullanıp denediğimiz bir fotoğraf gizleme uygulamasından bahsedeceğiz: KeepSafe.

     KeppSafe'i telefonunuza indirdiğinizde yukarıdaki gibi bir uygulama giriş ekranıyla karşılaşıyorsunuz. Dilediğiniz gibi şifrenizi oluşturabilir ve başkalarının uygulamaya girişini engelleyebilirsiniz. Bunun yanında uygulamaya girdiğinizde istediğiniz gibi albümler oluşturabilir farklı dosyalarınızı farklı başlıklar altında saklayabilirsiniz.

                                                          Resimleri Gizle - KeepSafe - screenshot

     Bir albüme fotoğraf eklemek için yukarıdaki resimde sol alt köşede gördüğünüz simgeyi seçmeniz daha sonra KeepSafe klasörüne taşımak istediğiniz resimleri seçmeniz yeterli. KeepSafe 'in en güzel özelliklerinden bir tanesi ise video da saklayabiliyor olmanız. Seçtiğiniz fotoğrafı silmek ya da telefonun kendi galerisine tekrar taşımak istediğinizde ise fotoğrafı açıp (aşağıda gördüğünüz fotoğrafta olduğu gibi) sol alttaki simgeyi seçmeniz yeterli. Buradan silmek mi, gizliliği kaldırmak mı istediğinizi tekrar soracaktır.

Resimleri Gizle - KeepSafe - screenshot

     Google Play'de 5 üzerinden 4.7 puan almış olan fotoğraf gizleme uygulaması KeepSafe tamamen ücretsiz. Uygulama hem Android cihazlarda hem de iPhonelarda kullanılabilir durumda. Eğer siz de telefonunuzdaki resimlerinizi sadece kendinizin ulaşabildiği bir yerde saklamak istiyorsanız bizim tarafımızdan da denenmiş KeepSafe çok işinize yarayabilir. 

Not: Görseller Google Play'deki KeepSafe sayfasından alınmıştır.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Kirmizi Bisiklet



     Bir evlat, baba olma yolunda neler hisseder? Aldığı bayrağı devredeceği çocuk nasıl büyür? Üç neslin bir arada olması nasıl bir haz verir insana?
     Can Dündar, bu kitabını babasına ithaf ederek yazmış, oğluna bir dünya bırakmanın kaygısıyla. Ama bu dünyada çocuğa bırakılan ev değil bahsi açılan, tam anlamıyla bir "dünya". Bunun kaygısıyla çocuklar ve çocuklukla ilgili çok ilginç şeyler araştırmış Can Dündar. Masallar, oyuncaklar, reklamlar, okullarda okunan antlar, özenle yapılan ya da hiç yapılmayan ödevler, kurslar, anneler, babalar ve onların babaları...
     Kendini dünyadaki şanslılardan sayıyor yazar. Öyle ya babasıyla oğlunu bir arada gören, birine çok büyük saygısı, diğerine aynı oranda telaşı olan bir insan nasıl mutlu olmaz bundan.
     "Babamın oğluydum önce...
     Oğlumun babası oldum sonra...
     Ben de "Bab-ba"ydım artık...O cılız adımlar bana koştu; topu almak bana düştü. Yarın, okuldan örselenip geldiğinde pazularımı göstereceğim güvensin diye..."
     Bu tadı bir kez yaşayan bir babayı yeni sorular bekler artık. Bizim büyüdüğümüz dünyayla şimdiki çocukların dünyası aynı değil. Öncenin sokakta koşan, oynayan çocukları, şimdi zamanın peşinden koşarken kendi çocuğunun nereye gittiğini göremiyor. Can Dündar'ın tespitleri çok haklı. Aynı zamanda çok trajik. Biz büyüklerin kariyeri çocukların ruhunu olumsuz etkiliyor çünkü hırslıyız, zaman kaybına tahammülümüz yok. Biz büyüklerin savaşları, doğduğu yeri seçme şansı olmayan çocukların geleceğini bombalıyor. Biz büyüklerin istekleri, onları geleceğin isteksiz bireyleri olmaları için hazırlıyor.
     ""Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz" marşıyla yetişenlerin çocukları, vatanın durumu "bozulduğu" için, mezun olur olmaz bir burs bulup ülke "değiştirme" telaşında..."
     Etrafımızda olan her şey dengesini yitirmiş. Her şey daha iyi olmanın heveslisi. Küçük yaşta başlamak lazım daha iyi olmaya, kurslarla, derslerle, kıyafetlerle, ezberle... ama oyunla değil, ama eskiden olduğu gibi değil.
     "Modern dünyanın boş zamanlarına kadar köleleştirdiği insanoğlunun son kalesi çocukluk...
     Hiyerarşi gözetmeksizin herkese ağzına geleni söyleyebildiği, özgürce oyunlar oynayabildiği, düş gücünü doyasıya kullanabildiği yegâne yaşam dilimi...
     Elimizde kalan son bir kaç yılı da bizden almaya çalışıyorlar.
     Zaten nicedir büyüklerin kıyafeti içinde birer minyatür gibi çocuklar...
     ...
     "Oyun" denilen koca yaratıcılık bahçesi, budana budana kreşlerin dört duvarı arasında büyüklerin kurguladığı birkaç saatlik seanslara sıkışmış durumda..."
     Hırslarımıza kapılıyoruz, kendi yapamadıklarımızı çocuklarımızdan istiyor, onların dünyasında yarattığımız etkiyi düşünmüyoruz. Sevgiyle başlayan hatta yer yer gözlerinizin dolmasına sebep olan kitapta acı gerçeklerle yüzleşme vaktinin geldiğini söylüyor Can Dündar. İntihar eden çocuklardan dem vuruyor, ve suçluyu anlatıyor şu satırlarıyla:
     "...Musalla taşındaki bu minicik ceset ve onun başucunda haykırılan bu çaresiz dilek karşısında eğelim başımızı...
     Onlara sevgiyi öbür dünyada arattığımız için utanalım.
     Ve çocukları değil, ana babalarını tedavi altına alalı.
     Çünkü tembellik değil, ana babalarının başarı hırsı öldürüyor çocuklarımızı...
     Sokuldukları kahrolası bir at yarışının dizginleri körpe boyunlarını kırıyor."
     Dahası var bu suçlamaların, hepsi de haklı. Ancak geri kalanını merak edenler alıp kitabı okumalı. Sadece aile içindeki eğitim sistemimiz bile başlı başına sorgulanmalı. Can Dündar kimi acı kimi tatlı örneklerle aktarmış çarpıklıkları Kırmızı Bisiklet'te, tabi baba olmanın da bilinciyle. Büyüklere bir saygı duruşu, küçüklere gösteremediğimiz şefkat var bu kitapta, iyi okunmalı.
     Yukarıdaki son alıntı aklıma Her Çocuk Özeldir filimi getirdi. O da hemen hemen aynı etkiyi ve eleştirel bakışı yaratıyor insanda. Hint yapımı filmi izleyince, bu amansız hırsın tüm dünyayı etkisi altına aldığını da görüyorsunuz. Konuya ilginiz varsa onu da izlemenizi tavsiye ederim.

Yazının orijinali için: http://okunacakcokseyvar.blogspot.com.tr/2013/11/kirmizi-bisiklet.html

18 Temmuz 2014 Cuma

Diş Bakımı

  Gülüşünüz, dişleriniz ve ağızda oluşmasını istemediğiniz kokular imajınızı etkileyen unsurlardandır. Ancak daha da önemlisi tüm bunlar ağız ve diş sağlığınızı oluşturur. Sağlığınızı korumak ve tertemiz dişlere sahip olmak için neler yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? İşte size uygulamanız gereken bir kaç madde:

  1. Her ne kadar bilinen ama pek uygulanmayan bir öneri olsa da en başta gelenlerden biri: Her 6 ayda bir diş hekiminizi ziyaret edin. Düzenli kontrol sayesinde diş kayıpları büyük ölçüde önlenebilir.
  2. Dişlerinizi günde en az iki defa fırçalayın. Fırçanızın kıllarının yumuşak olması daha çok tercih edilir. Çok sert kıllar dişlerinize ve diş etlerinize zarar verebilir.
  3. Diş fırçanızı her 3 ayda bir değiştirmeniz hijyen açısından önemli olan bir diğer kuraldır. Eğer fırçanız zarar gördüyse daha erken davranmakta fayda var!
  4. Yalnızca diş fırçalamak yeterli değildir!!! Özellikle de eğer dişlerinizin arası çok sıksa fırça arada kalan yiyecekleri çıkartmakta yeterli olmayacaktır. Bu durumda diş ipi kullanımı olmazsa olmaz. Diş ipi kullanımıyla yemek artıklarının aralarda kalması önlenerek kötü koku oluşumunun da önüne geçilmiş olur.
  5. Ağzınız yalnızca dişlerden oluşmuyor! Diş etleriniz de dişleriniz kadar hijyene ihtiyaç duyar. Bunun için fırçalamadan sonra en azından günde bir defa uygun bir gargarayla ağzınızı çalkalamanız yeterli olacaktır. Gargara yerine doğal bir ürün kullanmak isterseniz elma sirkesini hafif seyreltip kullanabilirsiniz. Elma sirkesi lekelerin azalmasına ve mikropların ölmesine yardımcı olacaktır.
  6. Tüm bunların yanında eğer dişlerinizi gıcırdatan ya da sıkan biri iseniz bu durum zamanla çenenizde ses çıkması takılma gibi bazı problemlere yol açabilir. Bu problemlerin olabildiğince erken önüne geçmek ilerlemesini engelleyecektir. Önlem olarak bir gece plağına ihtiyacınız olabilir, bunun için diş hekiminize danışmalısınız.

15 Temmuz 2014 Salı

Ay Terapisi

     Kitaplarında hastalarıyla olan ilişkilerini, birlikte girdikleri çıkmazları konu edinen Mustafa Ulusoy, bu kez özel bir terapi yöntemi önererek anlatıyor hikayelerini. Ay Terapisi, belki bir çok hastanın ruhunu huzura kavuşturan bir teknik olarak, bu kez okurlara sesleniyor göğe bakmaları için.
     Ne çok isteriz bazen birinin bizim sorunlarımıza ilgi göstermesini. Kimi zaman anlatılamayan, kimi zaman anlatılıp da anlaşılmayan ne çok sıkıntımız var her birimizin. Elinize aldığınız bir kitapta bu sıkıntının ayniyle anlatılmış olmasına ne demeli? Ya bir de çözüm öneriyorsa? Eğer kitabın yazarı onlarca insanı tanımış, sorunlarına çözüm aramış bir psikiyatr ise bu mümkün olabilir. Daha önce Aynalar Koridorunda Aşk ile kendisinden söz ettiğimiz yazar yine kendine özgü anlatımı ve empati yeteneği sayesinde okuyucuyla bütünleşmeyi, kimi zaman da yüzleşmeyi başarmış.
     Yeryüzündeki sorunlardan, karmaşadan ve insanın el uzatabildiği her şeyden bunalan okuyuculara basit bir öneri sunuyor Ay Terapisi: başınızı göğe kaldırın. Çünkü: "Orada sükunet vardır; çünkü orada çatışma, kırılganlık, altta kalma,üste çıkma, önde gitme, arkada kalma, laf sokuşturma gibi yeryüzüne ait yaşantılar yoktur." "Yeryüzünde ne kadar karmaşa varsa, gökyüzünde o kadar düzen vardır."
     "Ne ağaçlar, ne dağlar, ne de deniz insanlarla uğraşır. Ancak bu gibi nesneler yeryüzünde oldukları için, insan onların sınırlarını ihlal eder ve onların dünyalarına kendi bencil arzularını bulaştırır."
     Ay terapisinde yer alan kısa öykülerden her biri, insanın kibrini, bencilliğini, benliğini, kendinin olmayanı nasıl da sahiplendiğini, bunların her birini kendi içinde de hisseden okurun yüzüne vuruyor. Belki sizin de terapiniz Ay'dadır. Belki bir kaç gece art arda Ay'daki sükunu izlemek, sizi sükuta erdirecek bir anahtardır.
     Nice terapi hikayelerini daha Mustafa Ulusoy'un insani yaklaşımı ve akıcı üslubuyla okumak, bir kez okuyan için bir ihtiyaç halini alacaktır.
     Keyifli okumalar...

Yazının orijinali için : http://okunacakcokseyvar.blogspot.com.tr/2014/03/ay-terapisi.html

14 Temmuz 2014 Pazartesi

2014 Dunya Kupasi Final Sonucu


     Herkesin heyecanla beklediği 2014 Dünya Kupası final maçı sonucu belli oldu. Yarı finalde Brezilya'yı 7-1'lik ciddi bir farkla yenen Almanya ekibi 2014 Dünya Kupası final maçında ipi göğüsleyen taraf oldu. Maçın 90 dakikalık normal süresi 0-0 beraberlikle biterken uzatmalarda Götze'den gelen bir gol ile kupanın sahibi belli oldu. Brezilya galibiyetinden sonra çok fazla şansı olmadığı düşünülen Arjantin için bugün oynanan Dünya Kupası finali sonucu tahminlerin doğru olduğunu gösterdi. Taraftarların heyecanla beklediği dünya kupası da böylece tamamlanmış oldu. Kupanın ev sahibi Brezilya'da yaşanan gerginlikler ve daha bir çok konu ise 2014 Dünya Kupası için birer "anı" olarak kaldı.

     Milli takımımızın Brezilya'ya kadar gidememiş olması hepimizi üzse de tarih derslerinden bildiğimiz klişe bir cümleyle belki onlarca yıl sonra " Almanya yenince biz de yenmiş sayıldık." diyebiliriz. Keşke milli takımımızı da maçlarda izleme ve canhıraş feryatlarla sesimiz kısılıncaya dek tezahürat etme şansımız olsaydı.
Her şeye rağmen oynanan onca heyecanlı maç sonrası galip taraf Almanya kupayı evine götürmeye hazır!

Almanya - Arjantin
   1- 0

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Benjamin Franklin'in Karar Verme Yöntemi




     Hayat boyunca vermemiz gereken kararlar çıkar karşımıza. Günlük hayata, iş hayatımızda, hayatımızın dönüm noktalarında vermemiz gereken ama içinden çıkamadığımız bir çok kararı olmuştur hepimizin. Çoğu zaman yakın arkadaşlarla, aileyle, konu hakkında uzman olanlarla konuşulsa da yerli yerine oturtulamaz bir şeyler. Kafa karışıklığını gidermenin ve doğru karara ulaşmanın tek yolu, kendi içimizdeki karışıklıkları gidermekten geçer. Bu işin bir formülü olmadı tarih boyunca, kesin sonuca ulaştıracak bir mekanizma yoktu hiç bir zaman. Ancak içimizde birbirine karışan sesleri sakinleştirmek, derleyip toparlamak belki karar verme sürecini daha az stresli, daha kolay bir hale getirebilir.

     Bu tip konularda bir çok yöntem anlatılır, karar vermekle ilgili bir çok teknik sayılabilir. Bu yazıda ise bir bilim adamı ve politikacı olan Benjamin Franklin'in karar verme yönteminden bahsedeceğiz. Bu yöntem çok temel olmasına ve Benjamin Franklin'in kendi kişisel kararlarında kullanmak için uyguladığı bir yöntem olmasına rağmen, bu yöntem üzerine çokça akademik çalışmalar dahi yapılmış, başka yöntemler için bir esin kaynağı olmuştur. 1700'lü yıllarda yaşamış birinin kullandığı bu yöntem 300 yıl sonra belki yine hayatı kolaylaştırabilir. 

     Benjamin Franklin, 1772 yılında kendisinden karar verme konusunda yardım isteyen Joseph Priestly'e bir mektup yazmış ve içinden çıkılmaz meselelerle baş ederken kendi kullandığı yöntemi ona anlatmıştır. Benjamin Franklin mektubunda, karar verilmesi gereken konu hakkındaki olumlu ve olumsuz fikirlerin aynı anda bir türlüğü görülemediğinden bahsetmiş ve bu durumun karar vermeyi daha da zorlaştırdığını anlatmıştır. Bu karmaşık durumları netleştirmek için kullandığı yöntem şu şekildedir:

    “My way is to divide half a sheet of paper by a line into two columns; writing over the one Pro and over the other Con. Then during three or four days’ consideration, I put down under the different heads short hints of the different motives, that at different time occur to me, for or against the measure. When I have thus got them altogether in one view, I endeavor to estimate their respective weights; and where I find two, one on each side, that seem equal, I strike them both out. If I judge some two reasons con equal to some three reasons pro, I strike out five; and thus proceeding, I find where the balance lies; and if after a day or two of further consideration, nothing new that is of importance occurs on either side, I come to a determination accordingly.” –Benjamin Franklin

1. Bir sayfayı bir tarafına avantajlar diğer tarafına dezavantajlar başlıklarını atarak ikiye ayırın.
    Bu ayrım sizin kafanızı netleştirmeniz için ilk adımdır.Bu karar sayfanızı bir kaç gün yanınızda taşımanız gerekebilir.

2. Avantaj ve dezavantajlar aklınıza geldikçe bunları başlıkların altına not edin.
     Bir konunun olumlu ve olumsuz yönleri birden bire aklınıza gelmez bu yüzden tek seferde oturup bir liste çıkartmaktansa aklınıza geldikçe yazarak olabildiğince çok farklı bakış açısını değerlendirmiş olacaksınız. Böylece sizi rahatsız eden şeyleri de kaçırmazsınız. Üç dört günlük bir süreyi sadece aklınıza gelenleri not etmek için ayırın.

3. Avantaj ve dezavantajları sınıflandırmanız bittiğinde, iki tarafı birbiriyle kıyaslayarak dengeyi sağlamaya çalışın.
     Benjamin Franklin'in bu noktada yaptığı şey şu: Sakin kafayla o kağıdın başına oturmak ve not alınan tüm maddelere aynı anda (ve dolayısıyla tek bir bakış açısıyla) bakmak. İki taraftan birbirlerine eşit olduğunu düşündüğünüz maddeleri silin. Avantajlardan iki madde size göre dezavantajlardan bir maddeyi dengeliyorsa, bu üç maddeyi listeden çıkarın. Bir taraftan iki diğer taraftan üç madde, diğer taraftaki iki maddeyi dengeliyorsa bu beş maddeyi silin... Bu şekilde bir taraf ağır basana kadar listeyi değerlendirin. (Benjamin Franklin kendi yönteminde sayısal bir değerlendirme kullanmasa da belki her bir maddeye 1'le 10 arasında bir ağırlık vermek bu dengeleme aşamasında işinizi kolaylaştırabilir.)

4. Sonuca ulaştığınızda kararınızın kesinleşmesi ve başka şeylerin eksik kalıp kalmadığını düşünmek için kendinize bir-iki gün daha verin.
     Listeyi tamamladınız ancak bu bir anda sonuca ulaştığınız anlamına gelmemeli, bir iki gün bekleyin ve kararınızdan emin olun.

     Böyle bakıldığında çok kolay bir yöntem gibi gözükse de uygulandığında zihni ne kadar rahatlatacağı fark edilecektir. Olumlu ve olumsuz yönleri birbiriyle kıyaslamak belki bir çoğunu düşünmekten sizi kurtaracaktır. Siz de karar verme konusunda sıkıntı yaayanlardansanız belki de Benjamin Franklin'e kulak vermek iyi olacaktır.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Satranc



    Stefan Zweig'ın son uzun öyküsü olan Satranç, yazıldığı dönemin etkisini altmış dört kareden yansıyanlarla anlatıyor. Bir gemi yolculuğunda, sadece meraklı gözlerin şahitliğinde, iki satranç ustasının oyununu hikaye eden yazar, bu kısacık oyundan çok bu iki ustanın durumunu analiz ediyor.
     Biri sadece ve sadece satrançtan anlayan, konuşmaktan dahi aciz, hep daha çok kazanmak için oynayan, yenilgiyi görmemek için çekilmeyi kabullenen Mirko Czentovic, diğeri kendisine sunulan hiçliği zihninde oynadığı oyunlarla dolduran Dr. B. Oyunculardan ikisi de satrançta usta, ancak bu başarı bambaşka yollarla gelmiştir ikisine de. Hikayeye önce Mirko'nun yükselişini izleyerek başlarken, sonra Dr. B. nin yaşamını tanıma fırsatı buluyor okuyucu. Hikayenin ise ikisinden de farklı bir gözden anlatılması sizi hem objektif hem daha meraklı kılıyor okurken.
     Okumayı sökemeyen, hantal bir çocuk olan Mirko, satranca olan anormal yeteneğiyle birden ün kazanmış ve dünya şampiyonu olmuştur. Bu adamın dünyası satrançtan ibarettir ve öyle kalmaması için Mirko'nun hayatı boyunca hiç bir girişimi olmamıştır.

    "Böyle olağanüstü dahice bir oyunun ister istemez göreceli ustalar yaratacağı gerçeğini uzun zaman önce anlamıştım; ama dünyayı yalnızca siyah ile beyaz arasındaki dar yola indirgeyen, otuz iki taşı bir oraya bir buraya, bir ileri bir geri oynatarak hayatının zaferini kazanmaya çalışan  kıvrak zekalı bir insanın yaşamını kafada canlandırmak ne kadar güç, ne kadar olanaksızdı..."

    Mirko'nun o tepeden bakan tavırları, çıkarı olmadığında bir adım dahi atmaması, dönemin otoritesini çağrıştırırken Dr. B.'nin hayatı bu otorite yüzünden bunca değişime uğramıştır. Devlet içindeki gizli yazışmalardan haberdar olan Dr. B.bir gün nasyonel sosyalist güçler tarafından fark edilmiş ve sıcak bir otel odasında misafir edilmiştir. Bu misafirlik epeyce uzun sürer ve tamamen bir hiçlikten oluşursa bir insanın delirmesi işten değildir. Neyse ki Dr. B. bir askerin cebinden bir kitap aşırma şansına erişmiştir fakat bu kitap bir satranç yıllığı ise hırsızının hayallerini suya düşürür. Çalan kişi bu kitabın içindeki oyunları kendi oynayarak hiçlikten kurtulduğunda kendini bambaşka bir dünyada bulur. Bir kişinin içinde iki kişi olmuştur. Siyahla beyaz amansız bir mücadeleye tutuşmuştur.
     Bu iki dahinin yollarını kesiştiren gemi, tarihe geçmeyecek ancak hafızalardan silinmeyecek bit oyuna sahne olduğunda, okuyucu kitabın yazıldığı dönemdeki o gerilimin içinde bulur kendisini.

     "...yani satrançta kendine karşı oynamak, kendi gölgenin üstünden atlamak gibi bir çelişkidir."

     "Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına  gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamaz."

     "...Bana gelince; bence iş ne kadar açık olursa, o kadar iyidir. Bir Bay Czentovic'in bana iyilik yapmasına izin vermektense ve sonra bir de ona teşekkür etmek durumunda kalmaktansa, para öderim daha iyi."

   
 

6 Temmuz 2014 Pazar

Temmuz Ayi Kitap Onerileri

     


     1949 yılında kitaplaştırılan Huzur, İkinci Dünya Savaşı eşiğinde bir Türkiye'yi anlatıyor. İl olarak Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş roman, Mümtaz karakteri üzerinden insanın gelgiltlerini, Mümtaz'ın Nuran'a olan sevgisi ile aşkın bu gelgitlerde ne denli rol oynadığını anlatıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'da işlediği belki de hala üzerine konuşulabilecek en önemli konulardan birisi ise Doğu-Batı ikilemi. Türk Edebiyatı'nın en önemli eserlerinden olan Huzur'u hala okumadıysanız, bu ay elinize alabilirsiniz!


  

     Stefan Zweig, Satranç adlı uzun öyküsünde iki farklı satranç oyuncusunu ve aralarında geçen bir oyunluk çılgın mücadeleyi anlatıyor. Biri yeteneğinin farkına varmış ve yeteneğiyle hayatını kazanan, diğeri ise zorlu yaşamının bir kısmında hayatta kalabilmek için satranç öğrenen iki oyuncu, bir gemi yolculuğunda unutulmayacak bir mücadeleye imza atarlar. Bir iki saat içinde bitebilecek kadar az, üzerinden tekrar tekrar geçilebilecek kadar çok şey var Satranç'ta.



     

Türkçe'nin korunması konusunda ciddi çalışmaları olan Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe ile bu konudaki düşüncelerini ve çözüm yollarını sıralamaktadır. Eğitim dilinin ana dilden farklı olması, yabancı dil öğretimi ve bu konudaki sorunlarla ilgili ciddi sözler söyleyen kitap, bu konuyla ilgilenenler için mutlaka okunması gereken eserler arasında.



     Alper Canıgüz'ün beş yaşındaki dedektifi yine iş başında, bu kez çözülmesi gereken sorunlar aile içinde. Bu sorunlara mahalledeki gizemli ölüm de eklenince Alper Kamu'nun çözmesi gereken meseleler artıyor. Alper Kamu'nun sıradaki beş yaş macerası için bekletecek bir sona sahip olsa da, içindeki kısacık Karanfil Kız hikayesiyle bile anlatacağını anlatıyor Alper Canıgüz. Eğlenceli bir polisiye anlatırken hayatı da es geçmeyen Cehennem Çiçeği, istemeseniz de hızlıca bitecek bir kitap.





3 Temmuz 2014 Perşembe

Ruhi Mucerret

           
           Murat Menteş'i bilen biler, bilmeyen ise tahmin bile edemez. 100 yaşında bir gazinin neler hissettiğini kimse bilemez. Bir gün aniden öleceğimiz genelde aklımıza gelmez. Ruh-i Mücerret her sayfada hatırlatır.
            Menteş'in üçüncü romanında da ilginç isimler ve çılgın bir hikaye olmazsa olmazdı zaten. Şu hayattaki sayılı günleri bitmek bilmeyen Ruhi Mücerret, hasta yeğeninin tedavisi için para bulma azmiyle hayata dönmüş Civan Kazanova, günümüz tüketim ve reklam çılgınlığı, Avni Vav, Nazlı Hilal, Masum Cici'yi bir arada buluşturan kitap. Konusundan bahsetmek ise yersiz. Hem de çok yersiz, çünkü neresinden başlarsanız başlayın kısaca anlatılamaz bu hikaye. Başlangıçta çok ağır ilerlediğini düşünebilirsiniz ama kitabın ikinci yarısında olaylar biraz daha karmaşıklaşacak ve Murat Menteş okurken hissetmeye alışık olduğumuz o beynin hızlı çalışma haline yine mahkum olacaksınız. Belki de en iyi ifade budur,evet. Murat Menteş okurken insanın beyni normalden daha hızlı çalışıyor.
            Kitap için alıntı yapmayacağım, zira hangi birini alıntılamalıyım? Bir kitapçıya gidip sayfaları şöyle bir karıştırmanızı tavsiye ediyorum. Açtığınız her sayfada gözünüze çarpan bir cümle mutlaka çıkacak!
            Türkçe romanlarda kafası böyle çalışan bir yazarla karşılaşmak heyecan verecek buna emin olabilirsiniz. Hiç okumadığınız bir üslupla, gerçekle uzaktan yakından ilgisi olamayacak bir hikayeyi severek, eğlenerek okuduğunuzu görünce siz de çok şaşıracaksınız. Tabii bunlar Menteş'le yeni tanşanlar için geçerli. Daha önce okumuş olanlar için kitap yetersiz gelebilir. Yine çok güzel, yine çok heyecan verici ama bir şeyler eksik. Diğer iki kitapla beklenti o kadar yükseliyor ki aynı tadı alamıyorsunuz artık. Dublörün Dilemması'nı eline almış bir insan, Ruhi Mücerret'ten de aynı keyfi alamaz büyük ihtimalle.
            Eğer Menteş okumaya yeni başlayacaksınız, bu kitap iyi bir seçim olabilir. Kitapları çıkış sırasıyla okursanız hayal kırıklığına uğramanız mümkün. Yeni başlayacaklara en mutlu okumalar için şu sırayla okumaları tavsiye olunur:
1. Ruhi Mücerret
2. Korkma Ben Varım
3. Dublörün Dilemması
            Türk filmlerini ve Orhan Gencebay şarkılarını seviyorsanız, Ruhi Mücerret başucu kitabınız olabilir.

Yazının orijinali için: http://okunacakcokseyvar.blogspot.com.tr/2013/08/nazli-hilalle-ayni-siirin-kelimeleriyiz.html